Ana içeriğe atla

Öne Çıkan Yayın

Re – Animator (1985)

Bilim kurgu, korku ve komedi severlerin muhakkak izlemesi gereken filmlerin içerisinde Re-Animator serisi geliyor. H.P Lovecraft’ ın para kazanmak adına arkadaşının dergisi için yazdığı kısa hikâye sinemaya uyarlanarak kült filmler arasındaki yerini de alıyor. Lovecraft’ ı ve yazdıklarını en iyi anlayan yönetmen olan Stuart Gordon hikayeye sadık kalarak Re-Animator filmini sinemaya kazandırıyor. İlk baktığınızda Frankenstein’ ı andırsa da aşk, korku, komedi ve vahşetin bir arada yoğrulmasıyla izleyicide hem muazzam hem gerici bir his bırakıyor. Lovecraft’ ın hikayesini Frankestein ile dalga geçmek için yazdığı düşünülürse filmin ilk bakışta bu izlenimi yaratması pek de şaşırtıcı değil aslında. Filmimizin ana karakterleri Herbert West (Jeffery Combs) ve Dan Cain (Bruce Abbott). Herbert West adını bilim dünyasına yazdırmak isteyen genç bir tıp öğrencisi; Dan Cain ise West’ in hem ev arkadaşı hem de geleceği parlak bir tıp öğrencisi. West kendisini serinin üç filminde de öle...

YEŞİL REHBER (GREEN BOOK): BİR İNSANLIK HİKÂYESİ




 


2019 Oscar’larında en iyi film ödülüne layık görülen belli bir zümre tarafından akademinin ayıbı olarak yorumlansa da film izlemeyi çok seven biri olarak The Green Book’un en iyi film ödülünü almasından son derece mutluyum. İtiraf ediyorum filmi de bu sayede izleme şansı buldum. 

Filme adını veren ‘Yeşil Rehber’  ırkçılığın son derece yoğun hissedildiği 1960’larda Amerika’daki siyahi gezginler için hızla, tacize uğramadan/ dövülmeden /öldürülmeden yemek yiyebilecekleri aynı zamanda konaklayabilecekleri yerleri belirten bir rehber. Aslında bu rehbere yaşam rehberi de diyebiliriz çünkü bu noktalarında dışında yer almayı seçen siyahiler için yaşama özgürlüklerinin olmadığını da söyleyebiliriz. Bu konu birkaç sahneyle anlatılsa da yaşanılanları hissetmemiz açısından oldukça değerli sahneler.





Hikayemiz;  İtalyan-Amerikalı, ırkçı, şoför ve fedai olan Tony Vallelonga’nın işsiz kalması sonucu siyahi piyanist Dr. Don Shirley’in şoförlüğünden dost olmalarına uzanan süreci anlatıyor.
Sizce de tam bir klişe değil mi… Bir de konuyu siyah ve beyaz adamın dostluğu olarak özetlesek sonrada desek ki o kadar film varken neden bu film Oscar’ı almış. Neden olacak çünkü ırkçılık filmleri her zaman kazanır da ondan.
Konusu bakımından incelendiğinden evet film tam bir klişe ama kim demiş ki klişeler güzel değildir diye J

Konu her ne kadar ırkçılık üzerinden işlense de film insanlığın/insanlığımızın bir hikâyesi. Filmde ana rollerden yan rollere kadar tüm karakterler bizi bize çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Özellikle ana karakterlerden biri olan Tonny’nin ırkçılığı üzerinde düşünülmeyen, çevresinde ne gördüyse bunu olduğu gibi uygulayan bir davranış kalıbı sadece.  Irkçılıkla ilgili bakış açısının değişmesi tam da bu noktada başlıyor zaten; Dr. Don Shirley ile yaşadığı yolculuk sırasında olayları görmeye ve keşfetmeye başlamasıyla birlikte.

En çok etkilendiğim repliklerden biri de Dr. Don Shirley’in  “Tam siyah değilim. Tam beyaz değilim. Tam erkek değilim. Peki neyim ben?” serzenişi her şeyi açıklıyor. Sadece bu serzeniş anı için bile filmi muhakkak izlemelisiniz derim ben; filmdeki oyunculukların kalitesinden söz etmiyorum bile.
















Yorumlar

  1. Green Book, Amerika'da sadece siyahilerin hayatlarını anlatan filimlerden çok daha önde. Gerçek hayattan esinlenilmiş olması da bunun en önemli sebeplerinden olsa gerek.
    Çok güzel bir değerlendirme yazısı olmuş.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Yumak Mutluluk

' Hayat saklanarak, umutsuzluklarla ve pişmanlıklarla harcanamayacak kadar kısa...  Dertlerle ve sıkıntılarla boğuşurken her gün, bir öncekinin aynısı gibi görünür. Oysaki hayat her yeni gün kendi mucizelerini beraberinde getirir. Hemde en beklenmedik anlarda...' Aslında bu kitap Küçük Mucizeler Dükkanının devamı niteliğinde.   Hala okumadıysanız bu kitabı okumadan önce onu okuyun derim ben. İlk kitabı tesadüf eseri görüp almıştım , kitabı bana aldırtan şey ise kapağının beni kendine çekmesiydi. Şimdi baktığımda ise iyi ki okumuşum dediğim kitaplarım arasında. Macomber kitaplarında son derece yalın ve içten , tabii bu durum bizim hemen karakterlere bağlanmamızı sağlıyor. Kadınlar her ne kadar birbirini kıskanır felsefesi yaygın olsa da bu kitap bize dostluğun, yardımlaşmanın ve kadın dayanışmasının aşamayacağı hiçbir engelin olmadığını gösteriyor. Birinci kitap gibi ikinci kitap da bana hayatımızda gerçekleşen hiçbir şeyin , hayatımıza giren hiç kimsenin tesadüf...