Bilim kurgu, korku ve komedi severlerin muhakkak izlemesi gereken filmlerin içerisinde Re-Animator serisi geliyor. H.P Lovecraft’ ın para kazanmak adına arkadaşının dergisi için yazdığı kısa hikâye sinemaya uyarlanarak kült filmler arasındaki yerini de alıyor. Lovecraft’ ı ve yazdıklarını en iyi anlayan yönetmen olan Stuart Gordon hikayeye sadık kalarak Re-Animator filmini sinemaya kazandırıyor. İlk baktığınızda Frankenstein’ ı andırsa da aşk, korku, komedi ve vahşetin bir arada yoğrulmasıyla izleyicide hem muazzam hem gerici bir his bırakıyor. Lovecraft’ ın hikayesini Frankestein ile dalga geçmek için yazdığı düşünülürse filmin ilk bakışta bu izlenimi yaratması pek de şaşırtıcı değil aslında. Filmimizin ana karakterleri Herbert West (Jeffery Combs) ve Dan Cain (Bruce Abbott). Herbert West adını bilim dünyasına yazdırmak isteyen genç bir tıp öğrencisi; Dan Cain ise West’ in hem ev arkadaşı hem de geleceği parlak bir tıp öğrencisi. West kendisini serinin üç filminde de öle...
Bir tüccar Mutluluğun Gizi ' ni öğrenmesi için oğlunu insanların en bilgesinin yanına yollamış. Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra , sonunda bir tepenin üzerinde bulunan güzel bir şatoya varmış. Söz konusu bilge burada yaşıyormuş.
Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen bizim kahraman , girdiği salonda hummalı bir manzarayla karşılaşmış. Tüccarlar girip çıkıyor , insanlar bir köşede sohbet ediyor , bir orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş ; dünyanın dört bir yanından gelmiş lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da varmış. Bilge sırasıyla bu insanlarla konuşuyormuş. Bizim delikanlı kendi sırasının gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış.
Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge , ama Mutluluğun Gizi 'ni açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş ona. Gidip sarayda dolaşmasını , kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş.
' Ama sizden bir ricada bulunacağım' , diye eklemiş bilge , delikanlının eline bir kaşık verip sonra bu kaşığa iki damla sıvıyağ koymuş. ' Sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz.'
Delikanlı sarayın merdivenlerini inip çıkmaya başlamış , gözünü kaşıktan ayıramıyormuş. İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış.
'Güzel demiş bilge , peki yemek salonundaki Acem halılarını gördünüz mü? Bahçıvanbaşının yaratmak için on yıl çalıştığı bahçeyi gördünüz mü? Kütüphanemdeki güzel parşömenleri fark ettiniz mi?'
Utanan delikanlı hiçbir şey görmediğini itiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabaladığından , başka bir şeye dikkat edememiş.
'Öyleyse git , evrenimin harikalarını tanı', demiş ona bilge.' Oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin.'
İçi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu kez, duvarlara asılmış tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat ediyormuş. Bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zarafetini görmüş. Bilgenin yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış.
'Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?' diye sormuş bilge.
Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş.
'Peki' demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi 'sana verebileceğim tek bir öğüt var: Mutluluğun Gizi dünyanın bütün harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan.'
Yorumlar
Yorum Gönder